Her insan
kendini, diğer insanları, toplumu ve dünyayı değişik algılar.
Bazıları
ise yetiştirildikleri karanlık düşünce atmosferlerinde insanımsı robot olmanın
gereğine göre konuşur, hareket ederler.
Farklı
giyimli, farklı görüntülü, farklı dilde ve üslupta konuşan, farklı düşünce ve
yaşam biçimine davet edenleri izlerken, insan, dünya da yeni bir canlı türü mü
şekillendi, şekilleniyor sorusunu sormadan edemiyor.
Silahla
işgal edilemeyecek, edilse bile sonuç alınamayacak toplumlara yönelik, biraz
uzun bir süreçte farklı yöntemler uygulanıyor. Çocukluktan başlayan ve
ustalıkla yerleştirilen simge,
sembol ve imajla oluşturulan zihinsel işgal, toplumları milli ve manevi
değerlerinden birikimlerinden vazgeçiriyor. Kabul ettirilen yaşam tarzı, birçok
sosyal hastalık üretiyor.
İnsan
karanlık bir düşünce içinde, insani değerler dışı savaşla karşı karşıya.
Niçin
karanlık?
Çünkü bu
savaş gözleri kör ediyor, gerçekleri göstermiyor. Gösterilen boş hayallerle
insan, zaman tüketiyor. Düşmanın kim olduğunu, nerede olduğunu göremiyor. Hangi
silahla, nasıl ve nereden saldırıldığını da bilemiyor. Doğrudan beynine
saldırıyorlar.
Beş duyusunu ve zihnini gizlice ele geçiriyorlar. Algıyı
oluşturan iletişim kaynakları elden gidiyor, öylece bakıyorlar. Sonuçta algı
giderek değişiyor.
İnsanı
insan yapan değerler elden giderken, beyne ve algıya bunun özgürlük, demokrasi, zenginlik olduğu
yazılıyor. Özgürlük maskesiyle bütün yaşam kaynakları ve özgürlük alanları bir
bir elden giderken, beyni uyuşturulmuş seyrediyor. Akıl tutulması işte bu! Her
çeşit göz boyama ve aldatma sonucu dostu düşman, düşmanı da dost görmeye
başlıyor. Bu karanlık savaş, insanı kendisinden bile şüpheye düşürüyor.
Toplumsal paranoya ve şizofreni olmaya zorlanıyor. Bundan daha karanlık savaş
olur mu?
Bu karanlık savaşın hedefi; derin aklı ve beyni önce dağıtmak,
sonra kendi gayesine uygun olarak yeniden oluşturmak. Bunun için de öncelikle
aydın, sanatçı, toplum önderleri ve bilimadamlarının beynine küresel şifreler
koyarak yeni beyinler devşiriyor.
Bu yüzyılda
bu sistem fabrika gibi çalışıyor ve geleceğin karar
vericilerini yetiştiriyor.
Stratejik yerlerin bu beyinlerle sessiz ve derinden ele geçirilmesi, her çeşit
işgalden daha kolay ve etkili bir yöntem. Bu karanlık akıl oyunuyla belirlenen
ise yaşam tarzı oluyor.
Bilinçaltına
gönderilen sinyallerle; beyinler
yıkanıyor, geleceğin küresel robotları hazırlanıyor. İnsan ve toplumun yaşam
tarzını kurgulamanın en kestirme yolu budur. Medya’da zihinsel işgalin her
çeşidi kolayca görülebilir. Bu yöntemin en etkili olduğu dönem ise çocukluk ve
gençlik dönemidir. Siyasi partiler, dernekler, vakıflar ise yeni
mabedlerdir.
Bu dönemde algılanması istenen nesneler, sevgi ve güven sözcükleri içine
gizlenerek reklamlar, çizgi filmler ve değişik programlarla sunulur. Çünkü ilk
algılanan nesneler anne baba gibi vazgeçilmez olacaktır.
Bu şekilde insanın
zihinsel bariyerleri kolayca geçilerek sigaradan cep telefonuna, janjanlı
şeylerden kolalı içkilere kadar yaşam tarzına girmesi istenen her şey, zihinlere
kök hücre nakli gibi ekilir.
Beyinlere
binlerce kere aşılanan hayata bağlar-bağlan hayata gibi şifre sözcüklerle
ilişkilendirilen görüntü ve
kurgular, insanı hayata bağlayan vazgeçilmez nesneler olur. Onlarsız hayat
artık mümkün değildir. Tek yönlü eğitilmiş insanlar, bu nesnelerin sağlığa veya
insan hayatına zararlı olabileceğini idrak edemez.
Bu
nesnelerin zararlı olduğu idrak edilse bile iş işten geçer ve bu alışkanlıklar hayatın parçası olur. Artık insanı
yaşadığı dünyaya bağlayan bu nesnelerdir ve bunlar olmadan yaşamak anlamsızdır.
Bunların yan etki ve zararları bile unutulur, bağımlılık benliği esir alır.
Özgürlükler, sadece silahla yok edilmiyor.
Beyinlerin
bu şekilde programlanması, özgürlükler
açısından endişe vericidir. Beyinlere sürekli aşılanan bu tehlikeden,
Selocanlarımızı yani, küresel robotlara dönüştürülmeye çalışılan canları, nasıl
koruyabiliriz, ne şekilde
uyandırabiliriz.
TV
ekranlarında sırıtan tipleri dikkatlice gözlemlendiğinde, robotomsu insan
tiplerinin numunelerini görmek mümkündür. Pişkinlikle yalan söyleyen, ama
inananı olup söz söyletilmeyen peşinden gidilen robotumsu insanlar.
Türkiye’de
ve İslam ülkelerinde yaşananları bir de bu açıdan değerlendirsek, ne yapılması
gerektiği, daha iyi anlaşılmaz mı?
Günün
Sözü: Yaşam tarzını sinsice belirleyen akıl oyununu idrak
edemeyen milletlerin yaşaması çok zordur.
Nurullah Aydın
DÜŞÜNCE-YAŞAM VE GÖREVLİLER
Reviewed by ozgun bilge
on
Eylül 26, 2014
Rating:
Hiç yorum yok: