Bazı tarihçilerimiz ve özellikle de gençlerimiz, benden Milli Gençlik Vakfını tanıtan yazılar ve dokümanlar istemektedirler. Hatıralar canlanıyor yazı serimde bunları sırası gelince yazmayı düşünüyordum. Ama bu türlü talepler artınca, bu konuyu hemen yerine getirmek üzere çalışmalara başlamaya karar verdim.
Bir döneme damgasını vuran ve
kendinden sonra gelen ve aynı gayelerle çalışan kuruluşlara ilmi, sosyal ve
kültürel sahada yetişmiş elemanlar hazırlayan “Milli Gençlik Vakfı”nı hayırla anıyor ve ondan sitayişle bahsetmeyi
bir görev sayıyorum.
Zira bu vakfın 1980 – 1997
yılları arası 17 yıl Genel Başkanlığını yürüten ve vakıftan ayrılırken de bana
verilen “Milli Gençliğin Şeref Başkanı”
unvanıyla ayrılan bir insan olma bahtiyarlığını yaşıyorum.
Vakıfla ilgili konulara girmeden
önce vakfın kuruluşuna gerekçe olan sosyal ve siyasal ortamı ele almak ve bu
ortamın şartlarını sizlerle paylaşmak istiyorum.
1946 yılından bu yana çok partili
hayata girişimizi takip eden yıllar içerisinde ülkemizin siyaseti üzerinde birçok
parti söz sahibi olmuşsa da bunlar bir genel tasnife tabi tutulduğunda CHP’nin
başı çektiği “Sol parti” zihniyeti
ile DP (demokrat Parti) AP (Adalet Partisi) ANAP (Anavatan Partisi ve son
olarak da AKP (Ak Parti) ile aynı paralelde çalışan MHP (Milliyetçi Hareket
Partisi) “Sağ parti” misyonunu
üstlenmiş oldukları görülmektedir.
Ülkemizde ki siyasi partiler,
dünyada ki siyasi yelpazede bulunan Liberal (kapitalist) zihniyet ile Sosyalist
ve Komünist partilere paralel olarak kurulmuşlardır. Bunlar icraatlarında da
Batıda ki partilerin programlarını ve icraatlarını aynen uygulamaktadırlar.
Fikren, Batının kendilerinden
üstünlüğünü kabul eden bu partiler, ekonomisinde faizi, sosyal hayatında üst ve
alt sınıf uygulamasını, hukukunda İsviçre, İtalya kanunlarını esas almışlardır.
İlmi sahada telif eserler hazırlama yerine batıdan kopya buluşları tercümeler
yapıp bunları buluş saymışlar, sanayide kendi sanayimizi kurmak yerine montaj
sanayi ve gazoz sanayisine ağırlık vermişlerdir. Ülkemizin manevi yapısını
gözetmeden bir kısmı “Birleşmiş
milletlere, Nato’ya” girerken diğer kısmı da iktidara geldiklerinde da “Sosyalist Enternasyonale” üye olarak girmeyi
açıklamaktan kaçınmamışlardır.
Şimdilerde moda olan şey ise
sağcısı ve solcusuyla AB (Avrupa Birliğine) girmeye özenmekte olduklarıdır.
Ancak, bizimkilerin AB’ye üye olma istek ve aşklarını, AB yöneticilerinin
uydurdukları bin bir mazeretle karşılamış olmaları ve bizim henüz AB kapısında
bağlı bekletildiğimiz, gerçeğidir.
SAĞCILIK VE SOLCULUK
Gelecekte ülkemizin sahipleri
olmaya namzet gençlerimizi de kendi boyaları ile boyayan bu siyasi partiler,
gençleri sağcı gençler ve solcu gençler olarak iki ayrı bloka ayırmışlar ve
bunları birbirleriyle çatıştırmaktan kaçınmamışlardır.
Avrupa’nın, “Düşmanı olmayan ideolojiler yaşamaz” fikrini benimseyen bu
partiler, gençleri çeşitli açıklamalar, uydurma senaryolar ve olaylarla,
birbirlerine karşı kışkırtmaktan geri kalmamışlardır. Bu gençlerin kavga ve
çatışma esnalarında birbirine karşı kullandıkları sloganları, ithamları gençler
arasındaki ayrışmayı daha çok açmıştır.
Bir parti liderinin, ölen
gençlere yazık oluyor diyen bir yardımcısına; “Gençler kendilerini ispat ediyorlar(!)” demesi meşhurdur.
Bir taraf diğerine; “Komünistler Moskova’ya, ya sev ya terk et,
bu vatan için ha ekmeğini yemişim ha kurşun…” derken diğer taraf da “Faşist
köpekler, Devrimden kimse kaçamaz, Susma sustukça sıra sana gelecek…” gibi
sloganlar kullanmışlardır.
Bu sloganlarla, gençlerin
üniversitelerde, caddelerde, yollarda birbiri ile çatışmasını sağlamış,
kahvehaneler taranmış, insanlar öldürülmüş ve 80 ihtilaline zemin
hazırlamışlardır.
Dikkat edilecek olursa bu
partiler ve bunların yan kuruluşları
yıllarca milletin inancı, tarihi ve
kültürü ile ve bu değerlerin kanunlarımıza girerek bütün ülke insanına
ulaşmasını sağlayacak ilgili en küçük bir çalışma yapmamışlardır.
Ülkemiz, halkının yüzde 99’u Müslümandır
ve milletimiz daha çok Kur’an-ı Kerimde zikredilen “Eshab-ül yemin – sağcılar (Defteri amâlleri sağından verilecekler–Cihad’da dâhil İslamı yaşayanlar)” ile
“Eshab-ül şimal – solcular (Defteri
amâlleri solundan verilecekler–İslamı
kabul etmeyenler, İslamı yaşamayanlar)” kavramlarına aşinadır.
Kuruldukları andan itibaren
çalışmalarında, eylem ve söylemlerinde sağcılık ve solculuk temalarını işleyen
bu partileri takip eden halkımız, sağ partileri sanki Müslüman partiler olarak
görürken, sol partileri ise İslam karşıtlığı misyonu yükleyerek değerlendirmiş,
oyunu kullanırken de bu değerlendirmeyi gözetmiştir.
Nitekim CHP’nin kurulduğu günden
bu yana, Müslüman halkla bir türlü anlaşamaması, camileri ahır ve kışla
yaptırması, Kur’an öğretimini yasaklaması, bunu gizli yapanları genç – yaşlı,
erkek – kadın dinlemeden hapislere attırması, ezanın evreselliğini bozarak onu
Türkçe ezan haline getirmesi ve ülkede bu ezanın okunması hususunda baskı
yapması tarihe mal olmuş birer gerçektir.
Hâlbuki her iki zihniyetin
partisi de batıdan ithal yabancı fikir ve görüşlerin mahsulüdürler ve
Kapitalist bir tasnif olan ekonomik sağı ve solu ülkemizde temsil
etmektedirler. Her ikisi de maddeci ve materyalist olan bu görüşler (görüşün
sahipleri değil) Batıdan kopya edilmişlerdir. Her ikisi de kuvveti üstün
tutarlar hakkı değil… Maneviyatçı olmadıklarından da ülkemize özlenen saadeti
getiremezler.
Bunun daha iyi anlaşılabilmesi
için gösterilen “Timsah misali”
hatıralarımızda canlılığını korumaktadır. “Bu maddeci ve kökü Batıya bağlı
partileri bir şeye benzetmek gerekirse, bunları bir timsaha benzetebiliriz.
Timsahın da birbirine karşı gibi görünen iki çenesi vardır. Alt çene
kapitalizmi (ülkemizde sağcılığı), hareketli üst çene ise komünizmi (ülkemizde ise
solculuğu) temsil etmektedir. Bu iki çene arasına aldığı besinle, esas gövde
olan Siyonizm’i (Yahudi idealleri) beslerler.”
Çünkü Kapitalizmin kurucusu Adam
Schmith, Durkaym, Freud, Darvin nasıl birer Yahudi iseler, Komünizmin
kurucuları Karl Marks, Engels, Lenin de birer Yahudi’dirler.
Bu da bir tesadüf değildir. Zira
Siyonizm tek karargâhtan idare edilir. Bunlar, Siyonizm karargâhından almış
oldukları emir ve talimatlara göre hareket etmişlerdir.
Nevzat Laleli
Milli Gençlik Vakfı
Reviewed by ozgun bilge
on
Eylül 30, 2014
Rating:
Hiç yorum yok: